logo
 Üç Yılan Yaprağı

Üç Yılan Yaprağı

Özet

Fakir bir babanın oğlu, savaşta gösterdiği cesaretle kralın gözüne girer ve kralın kızıyla evlenir. Kızın garip bir yemini vardır: Eğer önce ölürse, kocası onunla birlikte gömülecektir. Kralın kızı ölünce, genç kral yeminini yerine getirir ve mezara kapatılır. Burada, yılanların ölüyü canlandıran yapraklarını keşfeder ve karısını hayata döndürür. Ancak karısı, hayata döndükten sonra ona ihanet eder ve onu öldürmeye çalışır. Sadık bir hizmetkarın yardımıyla genç kral tekrar hayata döner ve adalet yerini bulur.

Metin

Bir zamanlar, yalnız oğlunu artık geçindiremeyecek kadar fakir bir adam varmış.
Oğlu bir gün, "Sevgili babacığım, durumumuz o kadar kötü ki sana yük oluyorum. Keşke gitsem ve kendi ekmeğimi nasıl kazanacağımı öğrensem," demiş.
Babası ona hayır dualar ederek, büyük bir üzüntüyle onu yolcu etmiş.
O sırada güçlü bir imparatorluğun kralı savaştaymış ve genç adam onun hizmetine girip savaşa katılmış.
Düşmanla karşılaştıklarında büyük bir çarpışma başlamış, öyle tehlikeliymiş ki etrafa yağan kurşunlar yüzünden yoldaşları bir bir düşmüş.
Komutanları da öldürülünce geri kalanlar kaçmaya hazırlanmış. Ama genç adam öne çıkarak cesurca, "Vatanımızın mahvolmasına izin vermeyeceğiz!" diye haykırmış.
Diğerleri onu takip etmiş ve genç adam ilerleyerek düşmanı yenmiş.
Kral, zaferin sadece ona borçlu olduğunu öğrenince onu herkesten üstün tutmuş, büyük hazineler vermiş ve onu krallığın en güçlü adamı yapmış.
Kralın çok güzel ama bir o kadar da tuhaf bir kızı varmış.
Kız, bir yemin etmiş: "Benden önce ölürse, benimle birlikte diri diri gömüleceğine söz vermeyen hiç kimseyi kocam olarak kabul etmeyeceğim."
"Eğer beni gerçekten seviyorsa, öldükten sonra hayat ona ne fayda eder ki?" demiş.
Kendisi de aynı şeyi yapacakmış; eğer kocası önce ölürse, onunla birlikte mezara girecekmiş.
Bu tuhaf yemin, o güne kadar tüm talipleri korkutup kaçırmış. Ama genç adam, kızın güzelliğine öyle kapılmış ki hiçbir şeyi umursamadan babasından onu istemiş.
Kral, "Peki neye söz vereceğini biliyor musun?" diye sormuş.
Genç adam, "Eğer ondan sonra yaşarsam, onunla birlikte gömüleceğim. Ama aşkım o kadar büyük ki bu tehlikeyi göze alıyorum," diye cevap vermiş.
Bunun üzerine kral razı olmuş ve düğün büyük bir ihtişamla kutlanmış.
Bir süre mutlu ve huzurlu yaşamışlar. Ama sonra genç kraliçe ağır bir hastalığa yakalanmış ve hiçbir doktor onu kurtaramamış.
Kraliçe ölünce, genç kral verdiği sözü hatırlamış ve diri diri mezara girmekten dehşete düşmüş. Ama kaçış yokmuş.
Kral, tüm kapılara nöbetçiler dikmiş ve kaderinden kaçması mümkün değilmiş.
Cenaze günü geldiğinde, genç kral da ölüyle birlikte kraliyet mezarlığına indirilmiş ve kapı sıkıca kapatılıp kilitlenmiş.
Tabutun yanında bir masa duruyormuş. Üzerinde dört mum, dört ekmek ve dört şişe şarap varmış. Bu erzak bitince, açlıktan ölecekmiş.
Genç kral, acı ve keder içinde her gün sadece küçük bir parça ekmek yiyor, bir yudum şarap içiyor, ama yine de ölümün her gün biraz daha yaklaştığını görüyormuş.
Bir gün boşluğa dalıp giderken, mezarlığın bir köşesinden bir yılanın çıkıp ölü bedene doğru süründüğünü fark etmiş.
Yılanın bedeni kemireceğini düşünerek kılıcını çekmiş ve "Ben hayattayken ona dokunamazsın!" diyerek yılanı üç parçaya bölmüş.
Bir süre sonra, delikten ikinci bir yılan çıkmış. Diğer yılanın ölü ve parçalanmış halini görünce geri dönmüş, ama kısa süre sonra ağzında üç yeşil yaprakla geri gelmiş.
Sonra yılanın üç parçasını alıp birleştirmiş ve her yaraya bir yaprak koymuş.
Anında parçalar birleşmiş, yılan kıpırdamış ve yeniden canlanmış. İkisi birlikte hızla oradan uzaklaşmışlar.
Yapraklar yerde kalmış. Bütün bunları izleyen mutsuz adamın aklına bir fikir gelmiş: Acaba yılanı hayata döndüren bu mucizevi yapraklar, bir insana da yardım edebilir mi?
Hemen yaprakları alıp birini karısının ağzına, diğer ikisini de gözlerine koymuş.
Daha bunu yapar yapmaz, kan damarlarında akmaya başlamış, solgun yüzüne renk gelmiş.
Sonra nefes almış, gözlerini açmış ve "Ah, Tanrım, neredeyim ben?" demiş.
"Benimlesin, sevgili karıcığım," diye cevap vermiş genç kral ve ona olanları anlatmış, onu nasıl hayata döndürdüğünü söylemiş.
Sonra ona biraz şarap ve ekmek vermiş. Gücünü toplayınca, onu ayağa kaldırmış ve kapıya gidip vurmuşlar, öyle yüksek sesle bağırmışlar ki nöbetçiler duymuş ve krala haber vermiş.
Kral bizzat gelip kapıyı açmış ve ikisini de sapasağlam görünce çok sevinmiş, artık tüm kederlerin bittiğine şükretmiş.
Ancak genç kral, üç yılan yaprağını yanına almış ve bir hizmetkârına, "Bunları benim için dikkatle sakla ve hep yanında taşı," demiş.
"Kim bilir, belki bir gün yine işimize yarayabilirler."
Ama karısında bir değişiklik olmuş.
Hayata döndükten sonra, kocasına olan sevgisi sanki yok olmuş.
Bir süre sonra, genç kral babasını ziyaret etmek için denize açılmak istemiş. Gemiye bindiklerinde, karısı onun kendisine gösterdiği büyük sevgiyi ve sadakati, onu ölümden kurtardığını unutmuş ve kaptana karşı kötü bir arzu beslemeye başlamış.
Bir gece genç kral uyurken, karısı kaptanı çağırmış, uyuyan adamın başından tutarken kaptan da ayaklarından tutmuş ve onu denize atmışlar.
Bu alçakça işi yaptıktan sonra kadın, "Hadi şimdi eve dönelim ve yolda öldüğünü söyleyelim," demiş.
"Seni babama öyle öveceğim ki benimle evlenmene izin verecek ve tahtın varisi yapacak."
Ama sadık hizmetkârları, onların yaptıklarını görmeden, gemiden küçük bir bot indirmiş, içine atlayıp efendisinin peşinden gitmiş ve hainleri kendi hallerine bırakmış.
Ölü bedeni sudan çıkarmış ve yanında taşıdığı üç yılan yaprağını gözlerine ve ağzına koyarak genç kralı şans eseri yeniden hayata döndürmüş.
Gece gündüz durmadan kürek çekmişler ve küçük botları o kadar hızlı gitmiş ki diğerlerinden önce yaşlı krala ulaşmışlar.
Kral, onları yalnız görünce şaşırmış ve ne olduğunu sormuş.
Kızının ihanetini öğrenince, "Böyle kötülük yaptığına inanamıyorum, ama gerçek yakında ortaya çıkacak," demiş ve ikisini de gizli bir odaya kapatıp kimseye göstermemiş.
Kısa süre sonra büyük gemi limana yanaşmış ve günahkâr kadın, endişeli bir ifadeyle babasının karşısına çıkmış.
Kral, "Niye yalnız geldin? Kocan nerede?" diye sormuş.
Kadın, "Ah, sevgili babacığım, büyük bir üzüntüyle eve dönüyorum," demiş.
"Yolculuk sırasında kocam aniden hastalandı ve öldü. İyi ki kaptan yardım etti, yoksa ben de mahvolurdum. Ölürken oradaydı, her şeyi anlatabilir."
Kral, "Ölüyü dirilteceğim," deyip gizli odanın kapısını açmış ve içeridekileri dışarı çağırmış.
Kadın kocasını görünce yıldırım çarpmışa dönmüş, diz çökerek merhamet dilemiş.
Kral, "Merhamet yok!" demiş.
"O seninle birlikte ölmeye hazırdı ve seni hayata döndürdü. Ama sen onu uykusunda öldürdün. Hak ettiğin cezayı alacaksın."
Sonra kadın ve suç ortağı, delikler açılmış bir gemiye bindirilmiş ve denize bırakılmış. Kısa sürede dalgalar arasında kaybolup gitmişler.