logo
 Bilmece

Bilmece

Özet

Bir prens ve sadık hizmetkârı, yolculukları sırasında bir cadının evine sığınır. Cadının zehirli içeceği atı öldürür, ancak atın etini yiyen bir karga, daha sonra on iki haydutu zehirler. Prens, bu olayı bir bilmeceye dönüştürerek güzel ama kibirli bir prensese sunar. Prenses bilmeceyi çözemez ve gece gizlice prensin odasına gelerek cevabı öğrenmeye çalışır. Ancak prens onu yakalar ve bilmeceyi çaldığını kanıtlar. Sonunda prensle evlenmek zorunda kalır.

Metin

Bir zamanlar dünyayı dolaşmak isteyen bir kralın oğlu varmış. Yanına sadece sadık bir uşak alıp yola koyulmuş.
Bir gün büyük bir ormana varmışlar. Hava karardığında sığınacak bir yer bulamamışlar ve nerede kalacaklarını bilememişler. Sonra küçük bir eve doğru giden bir kız görmüşler. Yaklaştıklarında kızın genç ve güzel olduğunu fark etmişler.
Kralın oğlu kıza seslenmiş:
"Sevgili çocuk, ben ve uşağım bu küçük evde bir gece kalabilir miyiz?"
Kız üzgün bir sesle cevap vermiş:
"Ah, evet, kalabilirsiniz tabii. Ama gitmenizi tavsiye etmem. Sakın içeri girmeyin."
"Neden olmasın?" diye sormuş kralın oğlu.
Kız iç çekerek anlatmış:
"Üvey annem kötü büyüler yapar. Yabancılara karşı hiç iyi niyetli değildir."
O zaman kralın oğlu bir cadının evine geldiğini anlamış. Ama hava kararmış, daha fazla ilerleyemezlermiş ve korkmadığı için içeri girmiş.
Yaşlı kadın, ateşin başında bir koltukta oturuyormuş ve kırmızı gözleriyle yabancıları süzüyormuş.
"İyi akşamlar," diye homurdanmış ve dostça görünmeye çalışmış. "Oturun ve dinlenin."
Sonra küçük bir tencerede kaynattığı şeyin ateşini körüklemiş. Kız ise iki yolcuyu uyarmış:
"Dikkatli olun, hiçbir şey yemeyin, içmeyin. Çünkü bu yaşlı kadın kötü içkiler hazırlar."
Sabahın erken saatlerine kadar sessizce uyumuşlar. Yola çıkmak için hazırlanırken, kralın oğlu atına binmiş, yaşlı kadın seslenmiş:
"Bir dakika bekleyin! Önce size bir vedâ içkisi sunayım."
Kadın içkiyi getirirken kralın oğlu atını sürüp gitmiş. Uşağı ise eyeri sıkıştırmak için geride kalmış. Kötü cadı içkiyle geldiğinde sadece o varmış orada.
"Bunu efendine götür," demiş.
Tam o anda bardak kırılmış ve zehir ata sıçramış. Öyle güçlüymüş ki at hemen yere yığılıp ölmüş.
Uşak efendisinin peşinden koşmuş ve olanları anlatmış. Ama eyerini geride bırakmak istemediği için geri dönmüş. Ölü atın yanına vardığında, bir karga atın üstüne konmuş ve onu yiyormuş.
"Bugün bundan daha iyi bir şey bulabilecek miyiz bilmiyorum," diye düşünmüş uşak. Kargayı öldürüp yanına almış.
Bütün gün ormanda yol almışlar ama bir türlü çıkamamışlar. Akşam olunca bir han bulup içeri girmişler. Uşak, kargayı hancıya verip akşam yemeği için hazırlamasını istemiş.
Ancak tesadüfen bir katiller inine düşmüşler. Gece yarısı, on iki katil gelip yabancıları öldürüp soymayı planlamış. Ama işe başlamadan önce akşam yemeği yemek için masaya oturmuşlar. Hancı ve cadı da onlara katılmış. Hep birlikte, içinde karga eti parçaları olan bir çorba yemişler.
Sadece birkaç lokma yuttuktan sonra hepsi yere yığılıp ölmüş. Çünkü karga, attaki zehri onlara bulaştırmış.
Handa sadece hancının kızı kalmış. O dürüst bir kızmış ve kötülüklerine karışmamış. Bütün kapıları yabancılara açmış ve hazineleri göstermiş.
Ama kralın oğlu, "Hepsini sen alabilirsin, bana hiçbir şey gerekmez," demiş ve uşağıyla birlikte yola devam etmiş.
Uzun zaman yol aldıktan sonra, güzel ama kibirli bir prensesin yaşadığı bir şehre varmışlar. Prenses, kim ona çözemediği bir bilmece sorarsa onunla evleneceğini duyurmuş. Ama eğer bilmeceyi çözerse, o kişinin kellesi vurulacakmış.
Prensesin bilmeceyi çözmek için üç günü varmış ve o kadar zekiymiş ki hep zamanından önce cevabı buluyormuş. Dokuz talip bu şekilde can vermiş. Kralın oğlu geldiğinde, prensesin güzelliğine kapılıp hayatını ortaya koymaya razı olmuş.
Prensesin huzuruna çıkıp bilmecesini sormuş:
"Şu nedir?" demiş. "Hiç kimseyi öldürmedi, ama yine de on iki kişiyi öldürdü."
Prenses bunun ne olduğunu bilememiş. Düşünmüş, düşünmüş, ama çözememiş. Bütün bilmece kitaplarını karıştırmış, ama orada da yokmuş. Kısacası, bilgeliği tükenmiş.
Ne yapacağını bilemeyince, hizmetçisini efendinin yatak odasına sokup rüyalarını dinlemesini emretmiş. Belki uykusunda konuşup bilmeceyi açıklar diye düşünmüş.
Ama akıllı uşak, efendisinin yerine yatağa yatmış. Hizmetçi içeri girince, üzerindeki pelerini çekip almış ve onu sopayla kovalamış.
İkinci gece prenses, nedimesini göndermiş. Belki o daha iyi dinleyebilir diye düşünmüş. Ama uşak onun da pelerinini almış ve sopayla kovalamış.
Üçüncü gece efendisi artık güvende olduğunu düşünüp kendi yatağına yatmış. Bu sefer prensesin kendisi gelmiş. Sisli gri bir pelerin giymiş ve yatağın yanına oturmuş.
Uyuyup rüya gördüğünü sanarak ona seslenmiş. Uykusunda cevap verir diye ummuş. Ama o uyanıkmış ve her şeyi duyuyormuş.
Prenses sormuş:
"Hiç kimseyi öldürmedi, o nedir?"
Kralın oğlu cevap vermiş:
"Ölü ve zehirli bir atı yiyen kargadır. O zehirden ölmüştür."
Prenses tekrar sormuş:
"Peki on iki kişiyi öldürdü, o nedir?"
Cevap vermiş:
"O kargayı yiyip ölen on iki katildir."
Bilmeceyi çözünce prenses kaçmak istemiş. Ama kralın oğlu pelerinini sıkıca tutmuş ve prenses onu bırakmak zorunda kalmış.
Ertesi sabah prenses, bilmeceyi çözdüğünü ilân etmiş. On iki hakemi çağırtıp çözümü anlatmış.
Ama genç adam itiraz etmiş:
"O gece odama gizlice girdi ve bana sordu. Yoksa bunu asla bilemezdi."
Hakemler, "Buna kanıt getir," demişler.
Uşak, üç pelerini getirmiş. Hakemler prensesin sisli gri pelerinini görünce karar vermişler:
"Bu pelerin altın ve gümüşle işlensin. Artık senin düğün pelerinindir."