logo
 Kurt ile Yedi Küçük Oğlak

Kurt ile Yedi Küçük Oğlak

Özet

Bir keçi, yedi yavrusunu ormana giderken kurtlara karşı uyarır. Kurt, sesini ve ayaklarını değiştirerek yavruları kandırır ve onları yutar. Ancak en küçük oğlak saklanmayı başarır. Anne keçi döndüğünde yavrularını kurtarmak için kurdun karnını keser ve içine taş doldurarak diker. Kurt, susadığı için kuyuya giderken taşların ağırlığıyla suya düşer ve boğulur. Yedi oğlak ve annesi kurdun ölümüne sevinir.

Metin

Bir zamanlar yedi küçük oğlağı olan yaşlı bir keçi varmış. Onları bir anne şefkatiyle çok severmiş.
Bir gün ormana gidip yiyecek toplamak istemiş. Yedi yavrusunu da yanına çağırıp, "Sevgili yavrularım, ormana gitmem gerekiyor. Kurda karşı dikkatli olun. İçeri girerse hepinizi - deriniz, tüyleriniz ve her şeyinizle - yiyip bitirir. O alçak sık sık kılık değiştirir ama onu hemen tanıyacaksınız; sesi çok kalındır ve ayakları simsiyahtır," demiş.
Oğlaklar, "Sevgili anneciğim, kendimize çok iyi bakacağız. Hiç endişelenmeden gidebilirsin," diye cevap vermişler. Yaşlı keçi sevinçle meledi ve rahat bir şekilde yola koyulmuş.
Çok geçmeden biri kapıyı çalmış ve "Açın kapıyı sevgili yavrularım! Anneniz geldi ve her biriniz için bir şeyler getirdi," diye seslenmiş.
Ama küçük oğlaklar bu kaba sesten onun kurt olduğunu anlamışlar. "Kapıyı açmayacağız!" diye bağırmışlar. "Sen bizim annemiz değilsin. Onun sesi yumuşak ve tatlıdır, senin sesin ise çok kaba. Sen kurtsun!"
Bunun üzerine kurt bir bakkala gidip kocaman bir tebeşir parçası satın almış, onu yemiş ve sesini yumuşatmak için kullanmış. Sonra geri dönmüş, kapıyı çalmış ve "Açın kapıyı sevgili yavrularım! Anneniz geldi ve her biriniz için bir şeyler getirdi," diye seslenmiş.
Ancak kurt siyah pençelerini pencereye dayamış ve çocuklar onları görünce, "Kapıyı açmayacağız! Annemizin senin gibi siyah ayakları yok. Sen kurtsun!" diye bağırmışlar.
Kurt bu sefer bir fırıncıya koşmuş, "Ayaklarımı incittim, üzerlerine biraz hamur sürer misin?" demiş. Fırıncı ayaklarını hamurla kapladıktan sonra, değirmenciye gidip, "Ayaklarıma biraz un serper misin?" demiş.
Değirmenci içinden, "Kurt birini kandırmak istiyor," diye düşünmüş ve reddetmiş. Ama kurt, "Eğer yapmazsan seni yerim," demiş. Değirmenci korkmuş ve pençelerini beyazlatmış. İşte insanoğlunun yolu böyledir.
Şimdi bu alçak üçüncü kez kapıya gelmiş, çalmış ve "Çocuklar, açın kapıyı! Sevgili anneciğiniz geldi ve ormandan her birinize bir şeyler getirdi," demiş.
Küçük oğlaklar, "Önce pençelerini göster ki sevgili annemiz olup olmadığını anlayalım," demişler. Kurt pençelerini pencereden uzatmış ve oğlaklar onların beyaz olduğunu görünce, söylediklerinin doğru olduğuna inanmış ve kapıyı açmışlar.
Ama içeri giren kurtmuş! Hepsi korkudan saklanmaya çalışmış. Biri masanın altına, ikincisi yatağa, üçüncüsü sobaya, dördüncüsü mutfağa, beşincisi dolaba, altıncısı leğenin altına, yedincisi de saat kutusunun içine atlamış.
Kurt hepsini bulmuş ve hiç vakit kaybetmeden birbiri ardına hepsini yutmuş. Saat kutusundaki en küçük oğlak dışında hepsini yemiş.
Kurt karnını doyurduktan sonra, dışarıdaki yeşil çayırda bir ağacın altına uzanmış ve uyumaya başlamış.
Çok geçmeden yaşlı keçi ormandan eve dönmüş. Ah, ne manzara görmüş! Evin kapısı ardına kadar açıkmış. Masa, sandalyeler ve banklar devrilmiş, leğen paramparça olmuş, yatak çarşafları ve yastıklar yerlere saçılmış.
Çocuklarını aramış ama hiçbir yerde bulamamış. Birer birer isimlerini seslenmiş ama kimse cevap vermemiş. En sonunda en küçüğüne seslendiğinde, minik bir ses, "Sevgili anneciğim, ben saat kutusunun içindeyim," diye cevap vermiş.
Oğlağını dışarı çıkarmış ve o da kurdu